Günebakan 37: "Ağaçlar ve Biz"

Yaşar ERCAN



13 Haziran 2025

 

On senedir düzenli olarak 23 Nisan’larda okulun bahçesindeki uygun alanlara fidan dikiyoruz. Birçoğu tuttu. Daha doğrusu toprağa tutundu, toprakla bağ kurdu ve etkin bir etkileşimle toprak-su-hava üçgeninde yoğruluyorlar. Göğe uzanan dallarını arada şaşkınlık ve törpülenmiş bir gururla izliyorum. Bazılarıyla konuştuğum da oluyor ama karşılıkları reçine sunmak oluyor. Zeytin ve ceviz hariç. Onların ilgisi meyvelerinden yorgun düşen dallarından anlaşılıyor. Her birinin kendine özgü dokusu, kokusu, sulanma alışkanlığı var. Çamlar suyu çok seviyor; zeytin çapalanmayı, ceviz budanmayı, dut silkelenmeyi… Her birinin farklı güzelliği var.

 

Mavi serviler beklenenden hızlı büyüyor. Büyüme konusunda çok aceleciler. Seyrek de olsa kozalak veriyorlar. Birinin dalına serçeler yuva bile yaptı. Benekli dört yumurtadan sağlıklı, tüysüz, şapşal tavırlı dört yavru çıktı. Gagaları neredeyse boylarının yarısı kadardı. Birkaç günde tüylendiler. Birkaç gün sonra serçeye benzemeye başladılar. Çok sürmeden yuvadan uçup gittiler. Dala asılı kalan boş yuvalarına bakıyorum şimdi. Bu dal parmak kadar bir ışkındı körpe fidanda. Fidan büyüyüp ağaç olurken buncağız da o ağacın en güçlü dalı oldu. Bir yeşil ışkın, yaşamın olağan döngüsüne katkı veren ağaçta serçeleri kucaklayan bir dala dönüşüverdi.

 

17 Haziran 2025

 

Devlet Tiyatroları, Kahramanmaraş sahnesinde sergilediği oyunları Ocak ayında hiçbir açıklama yapmadan kesti. Oysa Kahramanmaraş’ta Devlet Tiyatrolarının sadık ve bir o kadar da ilgili seyirci kitlesi var. Biletler satışa sunulduğu saat tükenir. Aynı oyun iki gün üst üste sergilenir, salonda tek boş koltuk kalmaz. Çoğu zaman bilet bulamamaktan yakınır insanlar. Ben de tiyatro müdavimi olarak bu olayı kendime dert edindim ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne bir eposta göndererek oyunların neden durdurulduğunu sordum. Birkaç gün sonra yanıt verdiler: Çok istememize rağmen teknik personel yetersizliğimiz ve program yoğunluğu nedeniyle turne gerçekleştirebilmekte zorluklar yaşıyoruz. Üretilecek çözümler sonrasında turne programımıza devam etmekten mutluluk duyarız.

 

Öncelikle sayın Devlet Tiyatroları yöneticileri, vatandaşa karşı dürüst olun; bu alicengiz oyunlarını geçin. Böyle uyduruk bir yanıt olamaz. Teknik personelimiz yetersiz ne demek? Yahu siz değil misiniz Kültür Yolu Festivali düzenleyen? Sizinle açık konuşalım, siz yapmanız gereken tasarrufu hiçbir itirazla karşılaşmayacağınızı umduğunuz şehirlerde yapıyorsunuz. Derdiniz hizmet vermek değil, hiç yorulmadan hizmet vermiş görünmek. Söz gelimi İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerde böyle bir tasarrufta bulunamazsınız çünkü sizi koltuğunuzdan ederler. Oralarda istediğiniz gibi at koşturamazsınız. Teknik personel eksikliği safsatasını kimseye yutturamazsınız. Hadi biz yutmuş olalım. Depremiydi, göç seliydi, kuraklığıydı, inşaatıydı, bozuk ekonomisiydi derken hepimiz yoğun ve yorgunuz. Umarım sizler de program yoğunluğunuzdan fırsat bulur da buralara gelir, bir tiyatro oyunuyla moral bulan halkın gözlerindeki vazgeçmişliği görür, inceden bir pişmanlık duyarsınız.



 

18 Haziran 2025

 

Bekliyoruz. Okulun sundurmasının altına attığımız plastik, sarı iskemlelere oturup karşı tepelerdeki -açıktan koyuya, koyudan açığa- yeşilin mevsim tonlarına bürünen ağaç sıralarını izleyerek bekliyoruz. Ağaçlar ve biz: Kıraç toprakların sırtında zoraki yükselen birer eş anlamlı bekçileriz. Bir şeylerin değişmesini bekliyoruz. Bir şeylerin yoluna girmesini bekliyoruz. Zamanın geçmesini, iyi şeylere varmasını bekliyoruz. İyi şeyler uzakta olmamalı.

 

21 Haziran 2025

 

Terry Gilliam’ın 1995 yapımı Brezilya adlı fazlasıyla hayal ürünü bu filmine harcanan devasa paraya bakılarak yatırımcılar için fiyasko olduğunu söylemek gerekir. Abartı karakterlerle kara mizahın birleştirilme isteği pek başarılı görünmüyor. Ancak totaliter rejimlerin otonom bir toplumda ne denli etkili, tehlikeli ve sert olabileceğini abartarak da olsa yerinde anlatıyor. Düş dünyasında kahraman, gerçek yaşamda içine kapanık bir karakterin başrolde olduğu filmde oluşturulan distopyayı başarılı bulduğumu söylemeliyim.

 

22 Haziran 2025

 

Bu sıralar sohbetlerde adı pek anılmayan filmler arıyorum. Gerektiği değeri göremediğini düşündüğüm filmleri listeleyip vakit buldukça izliyorum. Bazılarını kayda değer bulup yazıyorum bazılarını ise hak ettikleri sessizlikle baş başa bırakıyorum. Bugün orijinal adı The Pleasantville olan ve dilimize Yaşamın Renkleri (1998) olarak çevrilen fantastik bir film izledim. Bir Gary Ross yapımı olan bu filmde başrol Spiderman filmiyle ünlenen oyuncu Tobey Maguire. Film, uzun yıllardır süren ve sürmeye devam edeceğinin sinyali verilen The Pleasantville adındaki TV dizisinin hayranı olan David’in dizinin her anını ezbere bildiğini gösterdiği sekanslarla başlar. Nitekim David diziyi hayatının merkezine koymuş ve diziyle hayatını özdeşleşmiştir ki burada gizemli bir TV tamircisi kapılarını çalar. David ile kız kardeşini The Pleasantville’e yollar. Bir nevi zamanda yolculuk eden kardeşler, siyah beyaz çekilen dizinin oyuncularından olmuşlardır. İzleyenlere Truman Şov’u anımsatan filmin alt metninde özgür düşünce, içtenlikle söylenen söz ve sevginin önemi vurgulanır. Bunca zaman izlemediğime şaşırdığım bir yapımdı.

 

23 Haziran 2025

 

Önümüzdeki haftalar için Türk sinemasında henüz izlemediğim filmlerden bazılarını listeledim. Listem şöyle:

 

-       Deli Deli Olma (Murat Saraçoğlu, 2009)

-       Öğretmen Kemal (Remzi Jöntürk, 1981)

-       Yol (Şerif Gören, 1981)

-       Katırcılar (Şerif Gören, 1987)

-       Susuz Yaz (Metin Erksan, 1963)

-       Tersine Dünya (Ersin Pertan, 1993)

-       Hanım (Halit Refiğ, 1989)

-       Değirmen (Atıf Yılmaz, 1986)

-       Piano Piano Bacaksız (Tunç Başaran, 1991)

-       Zengin Mutfağı (Başar Sabuncu, 1988)

 

29 Haziran 2025

 

Yaz ayları geldi mi kendiliğinden bir Yaşar Kemal okuma isteği zuhur eder içimde. Uzak dağları, İnce Memed’i ve çocukluğundan gençliğine Yaşar Kemal’i düşünürüm. Çukurova’dan İstanbul’a, İstanbul’dan dünyaya yayılan sesindeki tınıyla okurum yazdıklarını. Sesinden ayrı değildir zira yazdıkları, anlattıkları. Onun sesiyle bugünün okuması Tek Kanatlı Bir Kuş oldu. Postane müdürü Remzi Bey ile eşi Melek Hanımın tayin oldukları efsunlu bir Anadolu kasabasına giderken yaşadıklarından ortaya çıkan gizem dolu anlatı, Yaşar Kemal’in söylence sanatından bir kesit sunuyor.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Günebakan 29 :”Hayat Paylaşınca Güzel”

Günebakan 30: "tövbe kadar kara"

Günebakan 31: "Son Irmak Kuruduğunda"