Günebakan 30: "tövbe kadar kara"
7 Nisan 2025
Instagram’da gezinirken İspanyol çizer Sergio Duce’nin çizimlerine rastladım. Yenilikçi eğitim ve çocuk gelişimi alanlarında çevrelenen çizimlerine yüklediği anlam sayfalarca yazılan yazıdan, dakikalarca izlenen videolardan daha etkili ve ilgi çekici geldi bana. Özellikle şu çizimi çok sevdim:
8 Nisan 2025
Uzun zaman sonra bir kitap dosyasının ilk okumasını yaptım. Henüz okura sunulmamış dosya üstünde yazardan sonra gezinen ilk gözlerin dikkatinin yazarın dikkatinden daha yoğun olması işten değildir. Ancak edisyona hazırlık için işaretlenen yazım yanlışlarıyla anlatım bozukluklarının saptanması işin özüdür. Hâliyle ekstra bir dikkat ve özen gerektirir. Salih Erayabakan sağ olsun, kaleme aldığı kitap taslaklarını gerek eleştiri almak gerekse gözünden kaçmış olabilecek kusurları farklı gözün görmesi isteğiyle bana da gönderir. Yazın dünyasının saman alevi dostluklarından çok uzak olan tanışıklığımız üniversite yıllarımıza dayanır. Hatta üniversitede okurken bizim düzenlediğimiz futbol turnuvasında onların takımının şampiyon olmasının ardından okulda yer alan kitapçıda sık sık karşılaşmalarımıza ve çay sohbetlerine. Edebiyat ise en sonuncu bağ.
2008-2012 yılları arasında İnönü Üniversitesi’nde ikinci sınıf öğrencisiyken futbolu çok seven birkaç arkadaşımla okulda bir futbol turnuvası düzenlemek istedik. Gerekli izinleri aldıktan sonra bir stant kurup turnuvaya katılmak isteyen sınıfların kaydını almaya başladık derken beklemediğimiz kadar katılım talebinde bulunuldu. Kaydın elli takımı aşması bizi hem şaşırttı hem korkuttu. Çünkü farklı politik görüşten, inançtan, branştan birçok takım karşı karşıya gelecek, dertsiz başımıza dert açacaktık. Nihayetinde korktuğumuz başımıza da geldi. Bir maçta kavga çıktı. Güçlü iki takım bu kavga nedeniyle diskalifiye edildi. Maçlar jandarma nezaretinde özel izinle devam etti. Salih hocanın kalesini koruduğu sınıf öğretmenliği bölümünün birinci sınıf öğrencileri ise sessiz sedasız rakipleri bir bir eleyerek finale kadar geldiler. Finalde beden eğitimi öğretmenliği bölümünün son sınıf öğrencilerinden oluşan güçlü takımı farklı skorla mağlup ederek hak edilmiş bir şampiyonluk yaşadılar. İlkin burada gördüm Salih hocayı. İyi bir kaleciydi. Çaylakları şampiyonluğa taşıyacak kadar olgun bir futbol aklı vardı.
Birkaç sene sonra Karatahta adında bir edebiyat dergisi kurdu. Yanılmıyorsam ilk sayısında benim de şiirim yayımlandı. Üniversite boyunca hayalini kurduğum edebiyat dergisini çıkaramamış olsam da bu girişimle kendim çıkarmış kadar mutlu oldum. İlk sayıyı elime aldığımda kapakta yazan “tövbe kadar kara” sloganı hoşuma gitmişti. Ne yazık ki Karatahta da çoğu dergi gibi uzun soluklu olamadı. Fakat zihnimde çok değerli bir yer edindi. Salih hocanın edebiyat yolculuğu da bizim dostluğumuz da bu dergiyle başladı.
9 Nisan 2025
İtalyan yazar Viola Ardone’nin Avrupa’da çok okunan kitabı Il Treno Dei Bambini’den sinemaya uyarlanan Çocuklar Treni adlı filmi izledim. Film kitaba sadık kalınarak hazırlanmış. İkinci Dünya Savaşı yıllarının başında yaşanan savaş ve kıtlık günleri korkunç bir hâl alıp çocuklar hastalık ve açlık nedeniyle ölümle karşı karşıya kalmaya başladığında toplumsal dinamikleri harekete geçiren dönemin siyasileri İtalya’nın güneyinden kuzeyine uzanan sosyal bir dayanışma projesini hayata geçiriyor. Gönüllülük esaslı bu toplumsal girişimle Napoli ile Modena şehirleri arasında gönül köprüsü kuruluyor. Yapıtın yaşanmış olaylara dayanan yazılma hikâyesi okuru ve izleyiciyi duygusal sekanslarda buluşturuyor. Toplum olma bilincini, toplu hareket etme ve dayanışma ruhunu, yaşama tutunma mücadelesini örnek gösterilecek biçimde sergiliyor.
10 Nisan 2025
Sokakta büyüyen çocukları düşünüyorum. Sorumluluğunu almayacağı çocuğu dünyaya getirip onu günah çemberinin içinde perişan edenleri… Çocuğunun üstüne titreyip yemeyip yediren içmeyip içiren giymeyip giydirenleri, çocuğuna iyi bir gelecek sunmak için gecesini gündüzüne katanları, çocuğunun iyi bir insan olması için toplumsal normları, nezaket kurallarını, ahlaki değerleri öğretenleri düşünüyorum. Her geçen gün kalabalıklaşan akran zorbalığı gruplarını, buna önlem alamayan yöneticileri, eğitimsiz ebeveynleri, aile politikalarının iş görmediğini, okullarda verilen kâğıt üstündeki eğitimin çocuğun kalbine, ruhuna, geleceğine işleyemediği şu dönemi düşünüyorum. Güneşini kaybeden çocukların iç dünyasına bir ümit ışık tutmaya çalışanları, cumhuriyetin temel değerlerini ülkenin her köşe başına ulaştırmaya çalışan sivil toplum gönüllülerini, topluma kazandırılmaya çalışılan çocukları düşünüyorum.
Bakanlıkların ilgili birimlerinin binlerce sayfalık raporlarını ivedilikle ciddiye alıp daha fazla nesil kaybetmeden harekete geçmenin yollarını bulmak gerekir. Çocuk ve aile eğitimi sil baştan düzenlenmedikçe henüz ergenliğe dahi girmemiş çocukların sendelediği çukurlar bataklığa dönmeye devam edecek; madde bağımlılığı, akran zorbalığı, hırsızlık, çeteleşme vb. sonu felaket olan yollardan dönülemeyecek. Kötü rol modellere özenerek büyüyen çocuklardan kimseye fayda gelmeyeceği gibi kötülük büyüyecek, yayılacak, dağılacak; üstelik normalleştikçe şiddeti artacak. Toplum olmanın bilincinden uzaklaşan ve bataklığa saplanan bireylerin gerek yasalarla gerekse eğitim kanallarıyla ıslahı mümkünken daha geç olmadan önlem alınması hepimizin yararına olacak.
Güvenli ve huzurlu sokakların temelinin evlerde verilen aile içi eğitimle atıldığını sosyal medya çağında yeniden hatırlatmak, hatta bunu görev bilinciyle vatandaşlara aşılamak öncelikle politikacıların ardından aydınların, sanatçıların, öğretmenlerin, medya patronlarının, senaristlerin, sinema emekçilerinin ve iş insanlarının bu topluma borcu olduğunu düşünüyorum.
Başına bir iş gelmeden öğrenmeyen bir toplumda büyüyen herkes gibi ben de televizyonda, sosyal medyada izlediğim haberler olmasa belki çocukların toplumdan uzaklaştığını göremezdim. Empati yapmayı denemesem akran zorbalığını ciddiye almaya değer bulmayabilirdim. Unutmamak gerekir ki bugünün çocukları yarının ebeveynleri olacak.
Bir pazar yerinde yaşıtı iki cani tarafından katledilen Ahmet Minguzzi’nin bugün mezarına saldıran, ona mezarda bile huzur vermeyen mafya özentisi küçük çetelerin cesaret aldığı karanlık cepheleri düşünüyorum. Bunları kim yazacak? Bunlara kim itiraz edecek, kim ses yükseltecek?
Toplumsal hafızaya işlenen kötülükler duygu ve düşüncelerimizi karartıyor. Zorbalıklar, cezalar, sabıkalar, ölümler çocuklarımızın kaderi olmamalı. Çocuk yetiştirmeyi vatandaş yetiştirme olarak görmeli, ailede başlayan sağlıklı insan ilişkileri inşa etmeliyiz. Aydınlığa ulaşmanın yolu buradan geçiyor. İyi insanlar yetiştirmeliyiz.
11 Nisan 2025
Dünya gündemi o kadar hızlı değişiyor ki her şeyi takip etmek isteyen insan, ömrünü gelişmelere ipotek etmelidir. Buna değmez tabii. On milyara yaklaşan dünya nüfusunun dertleri bitmez. Dallanıp budaklanarak büyüyen dert öbekleri insanı vicdan mengenesinde sıkıştırdıkça yaşadığım hayata da bu dünya düzenine de isyan cümleleri dökülüyor ağzımdan. Günün sonunda her şey olacağına varıyor. Herkes kendi yoluna gidiyor. Doğuyor, büyüyor, kavga ediyor, direniyor, teslim oluyor, yaşıyor, tükeniyor, azalıyor ve ölüyor insan. Dünya dönmeye, mevsimler değişmeye, kuşlar uçmaya devam ediyor. Ha, bir de Peynirdere’ye yağmur yağıyor, kar düşüyor.Milcan Dağı kar tuttu bile; evet nisan ayında. Konteyner sınıfımın üstüne düzensiz aralıklarla düşen yağmur damlalarını dinliyorum. Yeşeren dallarına serçelerin konuşlandığı payam ağaçlarını ve çatı saçaklarını paylaşamayan kedileri izliyorum. Toprağın olağan cömertliği göğsünde büyüttüğü yeşille ilan ediliyor. Bir yeşil istilası toprakta. Şehrin gürültüsünden uzakta olmayı şans sayıyorum. Kısmetse birazdan Faruk Duman okuyacağım; Köpekler İçin Gece Müziği.
13 Nisan 2025
Can Kapyalı’nın kaleme aldığı İstediğimiz Hayat adlı radyo tiyatrosunu dinledim. Oyunu Nüvit Özdoğru yönetmiş. Efektör koltuğunda Korkmaz Çakar bulunuyor. Seslendirme kadrosunda Bilge Zobu, Tomris Oğuzalp, İsmail İncekara, Seval Gökçe ve Seray Düşenkalkar gibi Türk televizyonculuk tarihinin önemli isimleri var.


Yorumlar
Yorum Gönder